5 Aralık 2011 Pazartesi

rahimdeki yabancı, anneye hitaben

anne. aslında ilk "mama" ya da "baba" derken kastetmeye çalıştığımız kişi olduğuna inandığım bu dört harf, hayatımızda en çok ihtiyaç duyduğumuz bu kombin, her zaman arkamızda olan, bize destek çıkmaktan ruhu nasır tutan denişik bi' kişi. ayaklarının altındaki cennetten midir, bilinmez, bu cicişlerin (evladı olup hayatını gözlerinde hiç büyümeyecek minnak çocuklarına adamış östrojen bayanların); kişiliklerinde başka bir mükemmeliyet, gözlerinde başka bir nur, seslerinde başka bir tını vardır ya hani, işte tüm bu nitelikler kimsenin anlayamayacağı bir bağ oluşturur, embriyonun plasentaya ilk 'elveda' demesinden hemen sonra. işte bu bağ, sözlerle açıklanamayacak iletişimlerin, ne bilimle, ne felsefeyle ne de metafizikle ispatlanabilecek teoremlerin bel kemiğini, evladın tabak kırmasını 'sakarlık', anne hanımın kırmasını ise 'nazar' olarak adlandıran kuramı ortaya çıkarmasıyla bağa bağ katılır; lakin gönüllerin esas birleşmesi çok eskilere dayanır, haploit hücrecanlar 2n'e tepişir ve hikayemiz başlar...

Bölüm 1: Aman Rahmim
içimde bir şeyler hissediyorum, daha doğrusu hissediyorum yani tanrım, hissediyorum, hislerim var, ben varım. burada ve şimdi, belki  sadece şu anlık buradayım, birazdan başka bir yerde olacağım, iki saniyeye kadar burada değildim sonuçta. buraların yabancısı sayılırım. ne diyeyim, korkuyorum biraz da. çok karanlık, büyük ve boş. sadece ben varım gibi. evet varım, hislerim var. ben bir mucizeyim, tanrının eli değmiş bir varlığım ve neden buradayım, bilmiyorum; ama şu ritmik "güm güm"ler hoşuma gitti. daha huzurluyum ve daha uykulu. beklemeliyim sanırım. zaman kavramının her şeye ilaç olduğunu bu ürkünç yerde öğrenmek şaşırtıcı, daha dakikalardır burada olmama rağmen bana öğretiler sunan bir şey var. bu da hoşuma gitti. düzenli "güm güm"lerle iyice mayıştım. belki de birazdan...

Bölüm 2: Popülarite
uykumu bölen sesler var. benimle biri konuşuyor, "buradayım, buradayım!" diye haykırmak istiyorum; ama bunun için fazla küçüğüm, karanlıktan korkmak içinse fazla büyük. şu her şeyin ilacı olan zamanı pek gözüm tutmadı, rölativist olmak için çok soyut, hissedilmemek içinse aşırı somut. olgun hissediyorum, laflara bak. belli, ukala olacağım. sesi sevdim. böyle yumuşacık, dingin ve daha fazla duymak istediğim bir ses; ama biraz boğuk geliyor gibi. acaba uzakta bir yerde mi? aaa, belki de o da buraya gelecektir. hem yeterince büyük burası, mutlu mesut takılırız. anladığım kadarıyla adı "anne"ymiş. garip bir isim. acaba benim ismim ne? bana "bebeğim" diyor. bebeğim... ismimi sevdim. hoş geldin, diyor. çoktandır buradayım, demek istiyorum; ama diyemiyorum, malum. en azından ismim varmış, tanınıyorum. daha "var" hissediyorum. hissediyorum ya, çok iyi. anne'yi bekliyorum; ama daha geleceği yok gibi. pek dakik sayılmaz, gelince kınamalıyım. "güm güm"ler yine iş başında, yini bir uyku hali, yine bir tembellik...

Bölüm 3: GPS
biraz büyüdüm sanki, burası daha tanıdık geliyor, gitgide gözümde küçülmeye başladı. bugün anne bir yere gidecekmiş. tam anlamadım neresi olduğunu. gittiğimizde "güm güm"ler hızlandı ve huzur veren bu ritm, uykumu bölerek agresivitemi ciddi anlamda arttırdı. burada sen yokken ben vardım, der gibiydi, intikam alıyordu sanki.
anne yatacakmış. yattı. bu iletişime pek anlam veremedim. birkaç dakika sonra "kahkahalar" duydum ve anne'nin "karnında" olduğumu ve birkaç "ay" daha burada kalacağımı öğrendim. yalnız değildim. "güm güm"ler korkmuş olmalı ki yavaşlamaya başladı, monarşimin bir parçası olmayı kabul ettiğini düşünerek özgüvenimi tazeleyip tabi ki uykuma devam ettim. yalnız değildim ve vardım. giderek varlığım artıyor, bu iyiye işaret olmalı.

Bölüm 4: Slim Fit
anne hep benimle konuşuyor ve bu gerçekten hoşuma gidiyor. hayattan bahsediyor, onsuz hayat imkansızmış gibi geliyor bana. bu arada şu öğreti sunucusu sitemin arkasında da hayat varmış. demek ki hayat sürekli öğretiyor, tıpkı "güm güm"ler gibi. "güm güm"ler de sürekli "güm güm"lüyor. yansıma sözcükleri seviyorum. bunu da bana tabi ki hayat öğretmiş olmalı. ne de olsa hayat yani, "güm güm" değil. bu arada burası mı daralıyor ben mi devleşiyorum? gitgide sıkılmaya başladım. alıştım; ama sıkıldım. bugün yine anne uzanmaya gitti. erkek'mişim. iyi de ben bebeğim'dim. nasıl benden aynı anda iki kişi olmamı bekleyebilir ki? hayat öğretiyor da öğrettiği yerden sormuyor. cevaplarla ilgilenmeliyim; oysa tek istediğim daha rahat bir yerde uyumak. şu "güm güm"ler bile sinirimi bozmaya başladı!

Bölüm 5: Uzak Doğudan Sevgiler
gerçekten dar. tek düşünebildiğim dar. daraldım. daraladım. darmadım daramadım. tepiniyorum sanırım. anne, her "tekme" attığımda heyecanlanıp karnını elletiyor. egom tavan; ama bazen onu yoruyormuşum, yine de buna değermişim. sıkıldıkça tekmeliyorum. çok eğlenceli. yani eğlenceliydi, anne bağırmaya ve "güm güm"ler artmaya başlayana kadar. anladım ki tekmelemek iyi değildi. hayat yine bana bir şey öğretmişti. umarım zaman, anne'yi daha iyi yapar. yapması gerek, o ilaç. burası da dar. dar işte, dar.

Bölüm 6: Gümrük
uyuyordum, yine dar ve karanlıktı. sonra aşağı kaymaya başladım. anne bağırdı, sulanmış sanırım. neden bilmiyorum, belki de ona da dar gelmiştir. sonra bana sabret, demeye başladı. gidiyoruz, hadi annem, dedi. hoppala şimdi de "annem" olmuştum. kimim ben, kim olmuştum da kim olacaktım? kafam karışmıştı. aman tanrım, kafam vardı. ne zamandan beri kafam vardı ki? içimde "güm güm"leyen bir şey vardı. anne'de de "güm güm"leyen şeyin aynısı gibiydi. heyecanlandım, birden karnımda bir şey vardır ve o da yalnızdır belki, diye düşündüm. anne'nin yaptığı gibi konuşmaya çalıştım; ama olmadı. sinirlendim. bu sırada anne'den garip sesler çıkıyordu. korkmuştum. anne'ye bir şey olmasın diye zamana yalvardım, hayata durumu anlatıp yardım istedim; ama nafileydi, yalnızdık sanırım. birden sesler çoğaldı. huzursuzlandım. "güm güm"ler zamanın histerik çığlıkları gibi gelmeye başladı. korkuyordum. anne'yi istiyordum. derken kafam bir yere sıkıştı. çok rahatsızdı. çıkmalıydım. bir şey kafama değdi. korkuyordum. nereye gidiyordum, anne beni istemiyor muydu artık? keşke oraya dar demeseydim. anne böyle düşündüğümü öğrenip kırılmıştı herhalde. anne, özür dilerim. alışmıştım oraya, tekrar başka bir yerde can bulup alışmaya çalışmak ve başka biri daha olmak istemiyordum. derken üstümdeki eller arttı. "güm güm"ü duyamıyordum. nefessiz kalmıştım. sonra beni "ağlattılar". nefes almaya başlamıştım; ama çok acıyordu. bir şey acıyordu. sonra beni bir yere yatırmışlar, hatırlamıyorum o kısmı. çok korkmuştum. en korkmuştum. hayatın bana bir tek korkmayı öğrettiğini düşündüm ve yine korktum. anne'yi istiyordum, "güm güm"ü istiyordum; ama yine yalnızdım işte. uyumak kadar güzel bir şey olmadığını düşündüm, sanırım zaman tek başına bir işe yarayamazdı. uykuysa...

Bölüm 7: Ebedi Birliktelik
uyumuşum yine. "refleks" olarak yüzümü ekşiterek, yüzüm de vardı, "esnedim". birinin kucağındaydım. "güm güm"ü duyduğuma sevinmiştim; ama bu ses anne'ye ait değildi. ben de ona ait değildim; ama bana karşı hisleri olduğu aşikardı. üzgünüm tatlım, diye düşündüm. ben anne'ninim. bana "çirkin şey" dedi. birçok kişi olmaya alıştığımdan bu klişeye esneyip ellerimi savurdum, bu hareketi sevmiştim. sonra sanırım anneye, "nur topu gibi bir oğlunuz" oldu, dedi. şu şirret kadın kadar bayat biri daha olamazdı. hiç gözüm tutmamıştı onu da, zamanla bir ilişkisi olmalıydı. ikisinden de hazzetmiyorum. birden kendimi anne'nin sesini dinlerken buldum. hiç tahmin ettiğim gibi değildi. yumuşacıktı. "güm güm"lerse bir o kadar rahatlatıcı. uyku bastırmıştı yine; ama uyumak istemiyordum. sonsuza kadar bu sesi dinlemek, bu kanatların altında olmak istiyordum. yalnızlık ne kadar bönmüş meğer. evet, bön ne demek bilmiyorum; ama anne bana öğretir. hayat anne'dir. hep yanında olursam öğretir. gözlerimi açıyorum ve şefkat dolu bakışlar altında kendimden geçiyorum. gülüyorum ve anne de gülüyor. oğlum, diyor. şimdi de "oğul" oldum. tanrım, ne kadar çok yönlüyüm. kesin anne'ye benziyorum, diye düşünüyorum ve diyorum ki kendi kendime sen benimsin, ben seninim; hep buradayım, hep burada kal, bana öğret, ben sensiz hiçim, beni "ben" yap; çünkü "ben" ancak "sen"le varım, diyorum ve yine uyuyorum, uyudukça büyüyorum, büyüdükçe de uyuyorum...


sen her şeysin, sen her şeyimsin. sadece mutlu ol, başkalarını memnun etme, kendin memnun ol. bunu bana sen öğrettin. yıllardır seni izliyorum, sana bakıyorum. senin gibi olmaya çalışıyorum. iyi ki varsın; çünkü ben sen olmadan bir hiçim. sadece hiç... pırasa yapmayı bile bilmeyen bir mahluk. fazla ezdim, mahluk olmam yine de; ama sen var ya, annemsin. benimsin. iyi ki doğdun annem, mutlu yıllar. affet annem beni, hani derler ya bir 'seviyorum seni.' vardır; bir de 'seni seviyorum.' vardır. işte ben "seni seviyorum.", mutlu olmanı hatta en en en en en en mutlu olmanı istiyorum; ama her şeye rağmen hep benim ol, benimle kal, daha öğrenmem gereken, izlemem gereken çok şey var. seni  şu ana kadar hayal kırıklığına uğrattıysam, üzdüysem, mutlu edemediysem ya da seni mutlu edemeyenlere laf etmediysem, edemediysem gerçekten özür dilerim, anne; ama seni üzen basur olsun, ishal olsun, totosunda çıban çıksın.
benim annem, güzel annem, beni al kollarına. geliyorum. seviyorum. öpüyorum. of fena oldum hadi geliyorum. heyecan yaptım, burnum terledi boncuk boncuk, o derece. gülücük, kalp...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.